UYGUN - SPOTLU SORU BANKASI - TÜRKÇE 5. SINIF

METİN TÜRLERİ 5. BÖLÜM www.sadikuygun.com.tr 110 ETKİNLİK 31 Hikâye ve Hikâye Ögeleri, Masal, Fabl, Dilekçe, Gazete Haberleri ESKİCİ Önce yetim kalan küçük Hasan, anası da ölünce uzak akrabaları ve konu komşunun yardımıyla halasının yanına, Filistin'in ücra bir kasabasına gönderiliyordu. Hasan vapurda oyalandı; gırıl gırıl öten vinçlere, cankurtaran simitlerine, sandallara bakarak çok eğlendi. Beş yaşındaydı, peltek şirin konuşmasıyla yolcuları da eğlendirmişti. Fakat vapur şuraya buraya uğrayıp yolcuları bıraktıktan sonra Hasan'ı bir durgunluktur aldı. Kalanlar bilmediği bir dilden konuşuyorlardı. Ona, alıştığı gibi seslenmiyorlardı. Artık ana dili büsbütün işitilmez olmuştu. Hasan'ı indirdiler. Hiç tanımadığı, annesine benzemeyen bir kadın onu göğsüne bastırdı. Bu kadının yanın- daki kadınlar da ona sarıldılar. "Ya habibi!" diyordu "Ya ayni!" Hasan durgun, tıkanıktı; susuyor, susuyordu. Öyle haftalarca sustu. Anlamaya başladığı Arapçayı inatla konuşmayarak sustu. Filistin'deki yaşantıya alışmıştı ama yine de hiç konuşmuyordu. Bir gün halası sokaktan geçen bir satıcıyı çağırdı. Evin avlusuna üstü başı yırtık ve dağınık kılıklı bir adam girdi. Adamın önüne bir sürü sökük, patlak eski ayakkabı dizdiler. Eskici iskemlesine oturdu ve bu ayakkabıları tamire başladı. Hasan da merakla onu izlerken bir anda dalgınlıktan ana dili ile sordu: – Çiviler ağzına batmaz mı senin? Eskici başını şaşkınlıkla kaldırdı. Uzun uzun Hasan'ı inceledikten sonra: – Türk çocuğu musun be? – İstanbul'dan geldim. – Ben de o taraftan... İzmit'ten... Dişsizlikten peltek çıkan bir sesle eskici yeniden sordu: – Ne diye düştün bu cehennemin bucağına sen? Hasan anladığı kadarıyla anlattı. Kanlıca'daki evlerini, komşunun oğlu Mahmut'la balık tutuşlarını, anasının hastalığını... Asıl konuşan Hasan'dı, altı aydan beri susan Hasan, durmadan dinlenmeden konuşuyordu. Yanakları sevin- cinden pembe pembe, tazecik sevinçli sesiyle sürekli konuşuyordu. Eskici hem çalışıyordu hem de ayrı kaldığı yurdunun bir türküsünü dinlermiş gibi dinliyordu. Ellerini de Hasan'ı daha iyi dinlemek için ağır tutuyordu ama bütün ayakkabılar tamir edilmiş, iş bitmişti, ağır ağır toplandı. Hasan yüreği burkularak sordu: – Gidiyor musun? – Gidiyorum ya, işimi tükettim. O zaman gördü ki memleketlisi, mini mini yavru, sessizce titreye titreye ağlıyor. – Ağlama be! Ağlama be! Eskici başka söz bulamamıştı. Bunu duyan çocuk hıçkıra hıçkıra, katıla katıla ağlamaktaydı. Bir daha Türkçe konuşacak adam bulamayacağına ağlamak- taydı. – Ağlama diyorum sana! Ağlama! Bunları derken onun da katılaşmış yüreği yumuşamış, şişmiş- ti. Önüne geçmeye çalıştı ama yapamadı, kendisini tutamadı. Gözlerinin dolduğunu ve gözlerinden kayan yaşların Arabis- tan sıcağı ile yanan kızgın göğsüne bir pınar sızıntısı gibi serin ve ürpertici bir şekilde döküldüğünü duydu. Refik Halit Karay (Kısaltılmıştır.)

RkJQdWJsaXNoZXIy ODAxMzU=